Akşamın güzelliği

Evet gerçekten de artık tatil bitiyordu. Paris'den ayrıldıktan sonra Amerika'daki bir kaç arkadaşını da ziyaret etmek istemişti Diana. Los Angeles tüm eğlencesiyle hala aynıydı. Paris'in huzurundan çıkıp bu eğlence şehrine geldiğine hem üzülüyor hem seviniyordu. Ve en çok da bütün bu seyahatlerinin okul bitince biteceğine üzülüyordu. İki haftadır en eğlenceli ve hareketli günlerini geçirmişti burada. Bir ara sevgili abisi ve yengesi de onlara katılmıştı ancak minik yeğeni daha doğmadan Lydia'yı çok yoruyordu. Bu yüzden geri dönmek zorunda kalmışlardı. Son günleri olduğu için sabah onu davet ettikleri sahildeki gece partisine gelmişti. Üzerindeki turuncu boyundan bağlı elbisesinin içine giydiği kahverengi bikinisiyle göz alıcı görünüyordu. Saçlarını ise omuzlarından aşağıya özgür bırakmış, toplamak istememişti.

Kumlar öğlenden kalan sıcaklığını koruyordu ve hava da oldukca güzeldi. Etrafa kondurdukları büyük varillerin içlerinde ateş yakarak partiyi ışıklandırmışlardı. Bir grup da bir köşeye kurduğu müzik sistemiyle ortama otantik bir hava katıyorlardı. Darbukaya vurulan ritmik vuruşlar adeta insanın içini kıpırdatıyordu. İçecek bir şeyle susuzluğunu gidermek için içki masasına doğru yönelip kendine eski bir şarap seçti. İlk bulduğu kadehe şarabı doldurduktan sonra dans edenleri seyrederken şarabını yudumlamaya başladı.

Matthew,dünyanın her tarafında, köşe bucak aradığı eski dostunun izlerine Amerika'da da rastlamış ve şaşırtıcı olmayan bir biçimde James yine izini kaybettirmişti. Bu durumdan bunalmış bir şekilde İngiltere'ye dönmeye hazırlanıyordu ki, plajın birinde gürül gürül yanan bir kamp ateşine takıldı gözleri. Kamp ateşi de olmayabilirdi, tam olarak emin değildi. Fakat etraftaki kızlara şöyle bir göz attıktan sonra kararını verip asasının bir hareketiyle, muggle ortamına uygun kıyafetlerini giydi. Egzotik ortama yaklaştıkça içindeki sıkıntının bir süreliğine de olsa yok olduğunu hissetmişti. Seherbazların da bazen eğlenmesi gerekirdi, onlar da insandı sonuçta. Okul yıllarında yaptığı onca şeyden sonra bakanlığın sıkı gözetimi altına girmek onu zorluyordu. Bu gibi şeyleri özlemişti ve açıkçası, fırsat bu fırsattı.

Masalara göz gezdirdi ve kıyafetiyle muggle erkeklerinin gayet kolay şekilde dikkatini çeken kıza odaklandı. Sabit bir hızla yaklaşırken diğerlerinin, kızın yanına gitmek için cesaretlerini toplamasını küçümser bir alayla gördü. Sonrasında kızın masasının başında durup elini sandalyeye attı. Kız ile gözgöze gelmeyi bekliyordu. Kafasını kaldırıp ona baktığında;

"Oturabilir miyim?"

Demişti Dean usulca...

Diana şarabın o harika sarhoş edici etkisinin tadını çıkartırken birinin sesi ile bu zevki bölmek zorunda kaldı. Gözlerini kaldırıp ona baktı ve sakin bir tavırla;

"Evet buyrun"

Dedi. Adamda çoğu muggle arkadaşından farklı bir hava vardı. Bu ihtimali düşünmek garibine gidiyordu çünkü burası bir muggle partisiydi, ama o bir büyücüye benziyordu. Umursamazmış gibi yaparak bakışlarını dans eden insan topluluğuna çevirdi tekrardan. Bu mugglelara bayılıyordu doğrusu. Eğlenmeyi gerçekten çok iyi beceriyorlardı. Onlara her zaman gıptayla bakmıştı Diana. Bu yüzden çoğu arkadaşı sayesinde bazen kendini onlardanmış gibi hissediyordu. Jennifer ilerde bir yerde dans ederken sevgili arkadaşının onu seyrettiğini görünce kibar bir el hareketiyle ona da dans etmeye gelmesini işaret etmişti, ama Diana gülümseyerek içki içtiğini işaret etti. Diana bu hallerine gülmeden edememiş ve büyük bir yudum daha almıştı 1987 yapım şarabından.

Dean kızın sarhoş hali ve umursamaz tavırlarından hoşlanmıştı. Rahat bir kızdı demek. Kendine güveniyordu... Belki de Dean'de rahatlamalıydı...

Ellerini başının üstüne koyup arkasına yaslandığında görüş açısı genişledi. Ve birden kızın elbisesinin cebindeki asa çarptı gözüne. Şaşkınlık ifadesini 'göstermeden' gizledi ve hafiften gülümsedi. Yan masada dansa kalkan adamın dokunulmamış viski bardağına uzandı ve aldı. Bir yudum aldıktan sonra kıza bakıp gülümsedi;

"Muggle'lardan pek bir hoşlanıyorsun... Değişik..."

İçkisinden bir yudum daha alıp kızın yüzündeki şaşkınlık ifadesini izlemenin tadını çıkarmaya başladı...

Müziğin ritmik haline kendini kaptırmış içkisini yudumlarken adam sandalyeye oturmuş keyfine bakıyordu. Onu görmezden gelip yeni bir büyük yudumu alırken adam;

"Muggle'lardan pek bir hoşlanıyorsun... Değişik..."

Dedi. Diana bardağını neredeyse elinden düşürecekti ama şokunu farkettirmemeye çalışarak - ve de çok başaramayarak - ona döndü. Evet, önsezileri doğruyu söylemişti heralde. O da bir büyücüydü biraz daha dikkatle baktığında ceketinin altında gizlenen asayı da farkedebildi. Yüzüne yapay bir gülümseme yerleştirip dişlerinin arasından;

"Evet, bizlerden farklı olmaları hoşuma gidiyor."

'En azından senin gibi kendini beğenmiş değiller' Diye geçirdi içinden. Ve aynen düşündüğü gibi sahile girdiği andan itibaren üzerinde bütün bakışları hissetmişti ama bu onu gülümsetiyordu, sıkmıyordu. Çünkü Diana'nın üzerinde büyücü olduğundan dolayı oluşan bir kendine güven vardı. Ve bu onları korkutuyor yanına bile yaklaşamıyorlardı. Gözlerini karşısındaki adamın delici ve keyifli gözlerinden kaçırıp kalabalığa döndü.

Matt kızın iğnemeli cevapları karşısında ne tepki vereceğini çok iyi biliyordu;

" Üzgünüm. Önnyargılı olduğumu düşünme. Kan delisi değilim. Görünüşe göre sende değilsin... Ben Dean."

Kıza en içten gülümsemesini yollarken okul yılları gelmişti aklına... James ve Jhon'la ne eğlenirdi! Vanessa da vardı tabi... Ama şimdi hepsi gitmişti.. Ortadan kaybolan dostlarını bulma işi de Matt'e düşüyordu... Kara günler önümüzdeydi... Ve önlem alınmaz, görmezden gelinirse hezimet kaçınılmaz olacaktı. Bunu eski bir dosttan çok iyi öğrenmişti. Eski,küstah bir dosttan...

Bir anda değişen ruh haline biraz şaşırırken biraz da yumuşamıştı Diana. Tabiki bunu dışa vurmayacaktı çünkü bu adam hala onda bir güvensizlik duygusu uyandırıyordu. En azından anın keyfini çıkarabilirdi. Nasıl olsa gitmesine şunun şurasında iki üç gün kalmıştı. Eğlenerek gülümsedi. Dean. Bu isim hiç de tanıdık gelmiyordu, oysaki büyü dünyasından çok fazla kişi tanırdı.

"Öyle düşünmemiştim. Memnun oldum, ben Diana."

Durdu ve kısa bir an adamın gözlerine baktıktan sonra gülen gözlerle etrafa döndü.

"Çok sihirli bir akşam, değil mi? Bizim sihirlerimizden farklı bir sihir bu. Onların sihirleri kendi içlerinde"

Kızın gözlerini hafifçe kısarak konuşması, başını sabit tutamaması, içki denen bu mucizenin yarattıklarına delil gösterilebilirdi. Kız kendini oldukça rahat hissediyordu,belliydi. Hafiften üşümüş gibiydi. Muggle'lara duyduğı hayranlık tarzı duygularını dile getiriyordu herhalde. Matt dinlemiyordu. Kızı süzmeyi bitirdikten sonra kızın cevap beklediğini kavradı ve gülümseyerek konuştu;

"Yavaş ol biraz, seni eve taşımak istemiyorum... Muggleların kendi sihrinden tatmak istiyorsan egzotik sahillerden çok,rock konserine gitmeni tavsiye ederim. Gerçekten iyiler..."

Kızın aldırmayıp içmeye devam etmesini normal buluyordu Dean. Dur diyince durulmuyordu bu konuda. Dean' de durmazdı. Viskiden büyük bir yudum daha aldı ve saatine baktı. Biraz daha vakti vardı...

" Nerde çalışıyorsun? Seni bakanlıkta görmedim..."

Sarhoş olmamıştı ki, gayet sağlıklı düşünüyordu, sadece biraz hüzünlüydü gideceği için. Üstelik şarabı da bırakmak istemiyordu. Bitmiş kadehini doldurmak üzere masanın üzerindeki şişeyi alırken göz ucuyla fark ettirmeden adama baktı. Uzun boylu, yapılı birine benziyordu. Etrafı aydınlatmak için yakılmış ateşin alevleri mavi gözlerinde oyunlar oynuyordu. Çok yakışıklı olmasa da birazcık öyleydi. Kadehi dolduktan sonra minik bir yudum alıp cevap beklemekte olan Dean'e döndü.

"Beni taşımanı rica ettiğimi hatırlamıyorum"

Dedi umursamaz bir tavırla. Ama öyle sanıyordu ki bu akşam evine birisinin yardımıyla gitmesi gerekecekti. İçkinin verdiği sarhoşluk hissi ve baş dönmesi etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca müziğin ritmi de olduğu yerde hafifce sallanarak dans etmesini sağlamıştı. Bu haline gülüp şarabından bir büyük yudum daha aldı.

" Nerde çalışıyorsun? Seni bakanlıkta görmedim..."

Şarabı iki elinin arasına alıp arkasına yaslandı. Denizin sahile vurduğu andaki sesi dinlerken;

"Hogwarts'da sihir tarihi profesörüyüm çünkü. Sadece bazen abimi görmek için bakanlığa uğrardım."

Tommy'nin mevkisini söylemeye erindiği için ayrıntıyı geçti. İlgi ve merakla gözlerini gözlerine dikip;

"Sen de bakanlıkda çalışıyor olamazsın, çoğunu tanırım"

Matt kızın çakırkeyf halinden hoşlanmamıştı. Onu gerçekten de eve taşıyacak değildi. Ama durum bunu gerektirecek gibi görünüyordu. Onu burada bıraksa kendi gitmeye çalışacak ve çok büyük ihtimalle kendini septirecekti. Muggle'lara da şov olacaktı ayrıca. Matt bunu istemiyordu. Asasını masanın altından gizlice çekti ve kızın bardağındaki şarabı kahveye çevirdi. Daha sonra şarap şişesini bomboş hale getirdi, çevredeki şişelere de aynısını yaptı. En sonunda asasını yerine koyup konuştu;

"Yanılıyorsun, bakanlıkta seherbazım. Uzun bir süredir..."

Saatine tekrar baktı. Gitme vaktiydi...Ayağa kalktı usulca, kıza selam verdi ve her zaman yaptığı gibi sessiz bir şekilde cisimlendi. Bir anda ortadan kaybolduğunu kız dışında hiç kimse görmemişti...

Adam bir anda ayaklanmış, cevap vermiş ve gitmişti. Üstelik muggle'ların arasında cisimlenmişti. Diana şokla yok olduğu tarafa bakarken arkadaki müzik ve dans eden insanları hatırladığında, kimsenin onu görmediğine karar verdi. Yine de bu yaptığı sorumsuz bir şeydi. Ya birisi görseydi, nasıl açıklayacaklardı?

Masada arkasına yaslanıp bu akşam onu hiç görmemiş gibi davranmaya karar verdi. Müzik hala iç gıdıklayıcı etkisini gösteriyordu. Şarabının o güzel tadını alabilmek için kadehden bi yudum daha almıştı ki... Kahve de nereden çıkmıştı. Demin içtiği şarap değil miydi? Bu kadar sarhoş olmuş olamazdı! Gözlerini kısıp adamın yok olduğu noktaya döndü, ve olanları anladı.

"Sen ne....!! "

Ne sanıyordu bu adam kendini, kendi sorumluluğunu bilmeyecek biri miydi Diana! Sinirle bardağı arkasında karanlıkta olan bir yere döktü ve umutla şarapla dolu olduğunu sandığı şişeye yöneldi.

"Kahretsin ! "

Şişeyi oflayarak masaya koydu. Şişe içindekinin etkisinden olsa gerek ısınmıştı. Bu yaşına kadar abisi bile onun içmesine karışmamışken kımıldayamayacak kadar içeceğini nasıl iddia edebilirdi. Tam o sırada Jennifer yanına geldi.

"Diana niye yalnız başına oturuyorsun. Hadi gel herkes seni soruyor."

Dedi. Diana arkadaşının gülümser yüzünü görünce güldü ve kalktı.

O gece güneşin doğuşuna kadar dans edip eğlendiler. New York'da son gecesini unutamayacak kadar eğlenerek geçirmişti Diana. Güneşin doğuşu gerçekten büyüleyiciydi. Herkes kumların üzerinde bir yere yığılmış uyukluyordu. Diana sessizce kalkıp kimsenin görmediğine emin olduktan sonra oradan cisimlendi.