Verus Magia | Role Play Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Dinen Kırgınlık, Biten Özlem

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sloane Ross Ruthven
Karanlık Lady
Karanlık Lady
Sloane Ross Ruthven


Mesaj Sayısı : 144
Yaş : 31
Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Toujours Pur
Asa : Günaha Davet
Rp Yaşı : 27
Patronus : Kimera
Rp Sevgilisi : Kalbim, bedenim ve ruhumla; daima Masenfer.
Özel Yetenek : Çatalağız
Kayıt Tarihi : 06/03/09
Ruh Hali : Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Keyifl10

Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Empty
MesajKonu: Dinen Kırgınlık, Biten Özlem   Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Icon_minitimePaz 25 Nis. 2010, 20:16

Yalnızlık.
Son günlerde yaşadığı tek gerçekti. Tamam, kabul ediyordu. 20 küsür yıllık hayatı boyunca hiçbir zaman ailesi, dostu olmamıştı gerçek anlamda. Sadece son 10 yılına hayat katan Masenfer olmuştu. Aslında bakarsan, Masenfer O’nun hem ailesi, hem dostu, hem de tek ve gerçek aşkıydı. Fakat şimdi O’ndan da çok uzakta, abuk bir Muggle kentinde, gözlerden uzak, gönüllerden ırak bir yerde, Bilmemne Kapısı’nın en tepesinde –ki gerçekten iğrenç bir tarihi eserdi, hiçbir özellik belirtmeyen devasa bir taş yığını, tiksinelesi bir kule. Tanrım, bu Muggle’lar gerçekten boş işlerle uğraşıyorlardı. Geçmişlerine sahip çıkmak. Peh, palavra. Ama yine de, onlar için geçerli olan ‘geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez’ tarzı abuk söz pek bir değerliydi. Eh, burada yalnızlığın sıkıntısını çektikten sonra, bu iğrenç kapıyı patlatabilirdi. Geleceklerinin bir bir yıkıldığını görebilirlerdi bu şekilde. Aslında Ross tek bir hamlede yıkmak isterdi ama Masenfer’in dediği gibi; sabır.
Masenfer demişken, O neredeydi? Tamam, aptalca bir soruydu. Son günlerde hiç gerçek anlamda görüşmüyorlardı ki neler yapacağını bilsin. Evet, birliktelerdi. Birlikte bazı şeyler yapıyorlardı. Ama resmen, sadece işti. Aralarındaki duygusallık tamamiyle uzaklaşmıştı şu günlerde. Ross’u şu dünyada üzebilecek tek şey gerçekleşmişti işte. Ama hayır, bunun önüne geçmeliydi. Hem zaten sapan saçma bir şey değil miydi aralarına duvar ölen? Masenfer’in kuruntuları. Ross’u babasını öldürdüğü için pişmanlık duyduğuyla suçlaması. Saçmalık, koca bir saçmalık. Şu dünyada ölmesini en çok istediklerinden biriydi Elshworth. Ve yakın bir zamanda, bunu yapıp mutluluğuna kavuşmuştu. Tamam, babası olabilirdi. Ama babalık kelimesini hiçbir zaman yerine getirmemişti. O, pek bir saygı değer bir kişiydi ya hani –ah, ne saygı ama- her zaman o iğrenç soğukluğunu kendine kostüm olarak seçip, hiçbir zaman maneviyen yanında olmamıştı Ross’un. Baba şefkati –pek önemli bir sözcükmüş güya- hiçbir zaman göstermeyen, adi bir herif öldü diye nasıl üzülebilirdi ki Ross? Hayatının ilk 10 yılı belki biraz güzel geçmiş olabilirdi onunla. Ama ya sonra? O iğrenç okulunu çok üstün tutup, daima orada çalışmamış mıydı? Ross’un yıllar boyu ‘yuva’ demek zorunda kaldığı yer, aptal bir okul, 4 duvar arasına sıkışıp kalınmış bir iyilik merkezi değil miydi? Bu adamı kaybettiğine nasıl üzülebilirdi ki? Masenfer anlamıyordu, gerçekten anlamıyordu.
Bugün en son karargahta görmüştü onu, hava almak niyetiyle dolaşacağını söylemişti. Masenfer gelme teklifinde bile bulunmamış ama nezaketen nereye gideceğini sormuştu. Ross her ne kadar nereye gideceğini bilmese de, Brandenburg Kapısı deyivermişti. Bu yüzden ayakları onu bu aptal toprak yığınına getirmişti. Masenfer’e söylediği bir şeyi yapmamak gibi bir yanlışa düşmüyordu hiçbir zaman. Düşemezdi de. Onu seviyordu. Onunda Ross’u sevdiğini adı gibi biliyordu. Pekala. Hiç kimse Ross’un abuk kıskançlıklarını, her bir halttan kavga çıkarmasını çekemezdi Masenfer dışında. Bunu hiç denememişti başkalarında. Çünkü hiç kimseyi Mass’i sevdiği kadar sevmemişti, haliyle bu ufak kız misali hareketleri hiçbir zaman ortaya çıkmamıştı. Ross mızmız olabilirdi ama aynı zamanda çok olgundu. Mızmızlığını geçirdiği tek kişi idi O. Mass’i kendinden iyi tanıyordu, böyle çocuklukları çekebilmesinin tek nedeni aşktı, ah, büyük aşk. Onu özlemişti. Bugün eve döner dönmez, gönlünü alabilmeliydi. Normal bir çift gibi, romantik yemekleri, dışarıda gezmeleri, ne bileyim operaya falan gitmeleri olmazdı onların. Eğlenceleri daha bir farklıydı. Pis kokan Muggle’ları katletmek gibi. Ya da Hogwarts ile ilgili müthiş planlar. Elshworth öldü öleli, Hogwarts pek bir zayıflamıştı. Tiffany denen s.rtük, neticede kadındı. Hayatında düello gördüğünü bile sanmıyordu. Neciydi o, mitoloji mi? Evet, evet. Aptal saptal kitapları ezberleyerek gelmişti geldiği yere. Hiç sorun çıkarmazdı, hiç. Peki ya şu Georgiana? Tanrım, kadın tam bir budalaydı. ‘Taşım ben, taş’ diye ortada gezinip, dış görünüşü dışında hiçbir halta dikkat etmeyen kalt.klardan. Bakanlık okulun başına iki tane birbirinden aptal kadın geçirerek neyin peşindeydi? Ah, komik. Hele şu Georgiana cadısının Mass ile olan geçmişi, daha da komikti. Aslında onu öldürmek, şu an yapabileceği en mantıklı işlerdendi. Bunu Mass ile görüşmeliydi, gerçi onun tepkisi ortadaydı. ‘Ah hayır, olmaz.’ Neden, çünkü eski sevgilisi! Tanrım, berbattı. Şimdi de eski sevgili kompleksine girecekti. Mass için, o nefret ettiği kadın kişiliğine mi bürünüyordu ne?
Sessizlik her tarafını sarmışken, gecenin karanlığını battaniye niyetine kullanırken, o muazzam anı bozan iğrenç Muggle işi havai fişekler fırladı gecenin karanlığına. Ve ardından, çok uzaklarda şarkı söyleyen bir kadın sesi. İğrenç, gerçekten iğrençti. Havai fişekler nihayet durduğunda, kadının sesi uzaklaşarak giderken, birden sözlerine dikkat etti. Tanrım, özlemden bahsediyordu. Evet, özlem. Şu an bedeninin hissettiği tek şeydi. İliklerine kadar işlemiş, için için kemiren iğrenç duygu. Onu istiyordu, gözlerinin içine bakabilmek, dudaklarının tadına yeniden varabilmek. Ama şimdi, kim bilir neredeydi? Belki de Ross’dan ümidi tamamen kesmişti, olamaz.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Masenfer Vell Ruthven
Karanlık Lord
Karanlık Lord
Masenfer Vell Ruthven


Mesaj Sayısı : 55
Tarafı : Sence?
Kan Durumu : Safkan
Asa : Son Nefes
Rp Yaşı : Yirmi Dokuz
Patronus : Timsah
Rp Sevgilisi : Sloane Ross Ruthven
Özel Yetenek : Çatalağız / Zihinfendar & Zihinbendar
Kayıt Tarihi : 05/03/09
Ruh Hali : Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Defaul10

Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Empty
MesajKonu: Geri: Dinen Kırgınlık, Biten Özlem   Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Icon_minitimePaz 25 Nis. 2010, 22:27

Netice çok yakındaydı, attığı bir yeni adımıyla beraber bunu çok daha keskin hissediyordu Mas. Teorisi ise yedi parçaya ayrıldığı bilinen taşın yedi ayrı kıtada bulunduğu-idi. Son günlerinde de bunun üzerinden yola çıkmakla uğraşıyordu. Her geçen gün ise yadsınamaz güce ve onunla beraber Hogwarts’a biraz daha yaklaştığını hissediyordu yaşına rağmen çok yol almış adam. Hogwarts’ın yönetimini gasp etmek fikirlerinden asla kurtulamayacaktı. Hele ki Georgiana’nın elini attığı bir işi mahvetmek en büyük zevkleri arasına girebilirdi. En az bir bulanık kadar pislik akardı O’nun kanından da, bundan emindi işte. Geçmişinin en büyük yanılgısıydı on senedir görmediği kadın. Son yıllarını adadığı tek şey Verus Magia arayışları olmuştu zaten. Çoğu zaman fazla yaklaşmış bazılarında ise tamamen boş çabalar harcamıştı ve şimdi yine o yakınlaştığı zaman dilimlerinden birinde turlamaktaydı. Bu nedenle hiçbirşey umrunda değildi. Sonsuz güç ve hüküm hakkı, varolduğundan beri emeli olan olguydu. Ve bunun engellerini yıkmak için vazgeçtiği şeylerin listesini yapmak için ise taşları aramak için geçirdiği zaman kadar zaman geçirmesi gerekirdi herhalde. En güzeli ise bunun için kimseye ihtiyacı yoktu, daha fazla müride de ihtiyacı yoktu, daha fazla bilgiye de. Bu konuda kendisinden daha çok bilen kim vardı ki zaten? Bulduğun her kanıtı yok etmiş, taşın adının geçtiği tek bir kitabı bile bırakmayıp, yakmıştı. Müridleri aksattığı muggle kıyımı ile bulanık temizleme işlerini başarıyla yerine getiriyordu zaten. Çok sağlam birkaç tanesi bile kendisine fazlasıyla yetmekteydi üstelik. Mesela Tremere. Ah o kadın gerçek bir hazineydi. Hem bedeni hem kazandırdıkları. Fakat asla çok fazla güvenilecek kadar sağlam değildi. Nixon’lar. Öncelikleri birbirleriyken asla gözde olamazlardı. Ne zaman Gab kendisinin emriyle Luc’u öldürebilmeyi göze alırsa –ya da tam tersi- o zaman sonsuzluğun sınırlarında kendisine eşlik edecekler hanesine girebileceklerdi. Ama onları pek deşmemekteydi, mühim olan amaçtı. Bu insanlar en azından diğerlerinden üstündü, doğru yolu seçmişlerdi. Ve Masenfer gelecekte de varolacak, kendi kurallarının doğrultusunda yönetecekti her şeyi. Kim durdurabilirdi ki artık O’nu? Şu an bile böyle bir şey mümkün değilken Verus Magia’ya sahip olunca hangi ölümlünün karşısında durabilme hakkı kalacaktı. Cevap açıktı? Hiç. Bunun en güzel yanı ise kimsenin bir şeyden haberinin olmuyor olmasıydı. Bu sırrı Sloane’e bile söylememişti. Sloane’e bile! Kadına yaptıkları ve bağlılığı için belli başlı bir takdir duygusu duyuyor olsa bile on yıllık beraberliğin verdiği birikimle karşısındakinin hatalarını görür olmuştu ya da ilk kez bir hatasını bulmuştu ve affetmek konusunda ne kadar ketum olduğunu fark etmişti, tam net bilemedi. Gerçi kadın hatasına göz yumabileceği tek canlı gibi geliyordu bugüne kadar gözüne, ama babasının katili olmasıyla beraber yaşadığı durgunluk sinir bozucu büyüklükteydi. Mas her geçen gün kadındaki pişmanlık ifadesini görmekten ise O’nu görmemeyi tercih ediyordu artık. Ayrı kaldıkları zamanlar bu nedenle artmıştı. Sonuçta yıllardır görmediği babasını öldürmüştü? Eee ne olmuş yani? Eğer bunu Masenfer yapmış olsaydı O zamanda adama mı sırt çevirecekti? İşte bu yaptığı son şey olabilirdi. Karısı hakkında eğer ne yaparsa O’nu öldürürüm düşünceleri kurmak kendisine artık hiçte yabancı gelmiyordu. Her şey bir yana Sloane için aşk kelimesini Mas için ne kadar miktarda olabilirse o miktarda hissediyordu. Kadınla olduğu zaman boyunca hiç kimseyi sevmemişti. Bu yeterli değil miydi? Kimseyi sevme gereği de duymamıştı. Tamam, bu nokta ile tam bir yeterlilik kazanmıştı. Belki başka bedenlere dokunmuştu ama bundan ibaretti, ne adını bildiği ne de anımsadığı et yığınlarıydı hepsi, hissiyat kelimesinin anlamını Sloane sayesinde öğrenmişti Mas, öğrenmese de daha iyiydi belki. Fakat O’ndan şimdi koptuğunu hissediyordu. Yaşlı bir bunağın bunlara neden olması ise oldukça ilginçti işte. Mas’in bu kadar vefasız olması ise daha da ilginçti. Eski sevgilisi Georgiana’nın ölümünü izleyebilir, karısını hayatından şu saniyede çıkarabilirdi. Antartika’nın dondurucu soğuğunda geçirdiği uzun bir günün ardından kendileri içinde değişiklik olsun düşüncesiyle buluşmaya karar verdikleri noktaya yakın bir yerde cisimlendi her şeyin sonunda. Kadının epeyce beklediğine emindi fakat sadece beyaz gördüğü ve taşa ulaşamadığı gergin bir günün ardından O’nun tavırlarını çekmeye fazla niyeti yoktu. Uzun pelerini dalgalanırken gecenin artık çok geç vakitlerine gelinmesi nedeniyle insanlardan da yoksundu mekan. Burgu merdivenlerden çıkmaya da üşenince en zirveye cisimlendi bir kez daha, yılların verdiği alışkanlık ile hızla yaktığı sigarasından çıkan küçük ışık karanlık zirveyi bir miktar aydınlatırken kadının nerede olduğunu seçebilmek için gözlerini kıstı, uykusu da vardı. İki saniye sonra –yeniden Ross’un tadına bakmasından evvel- her zaman gerçekleşmiş tarifi zor büyü sayesinde ilk gün gibi arzulayacaktı eşini. Çok değişken olan dengesiz kişiliği böyleydi sonuçta. Görmediği zaman soğuyor, buluştuklarında ise ölüyordu uğruna. Bu nedenle kadına hiç olmazsa olmazım dememişti işte, ama olması iyiydi. O’nu hak ettiği kadar sevebilmeyi bazen çok istiyordu fakat Mas buydu, bundan ibaretti, daha ötesi beklenemezdi. Bunca zamanın ardından kadının beklemesi ise kendisinin eşine yakışmayacak bir budalalıktı. Gözleri kadının alımlı fiziğini seçtiğinde ise sigarasından aldığı son nefesi karanlık havaya yolladı. Gece, efendisini tanımışcasına adam üzerine ikinci bir pelerin sarmışken kadınına yaklaştı düşünmeden. Adımlarının sesiyle kendisine dönmüştü O da, hiç birşey demeden sarıldı Mas ve dudaklarıyla dudaklarının birleşmesini sağladı. Teni buz gibiydi, belli ki uzun süredir beklemekteydi fakat buzulların arasından gelmiş bir adama bu tesir eder miydi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sloane Ross Ruthven
Karanlık Lady
Karanlık Lady
Sloane Ross Ruthven


Mesaj Sayısı : 144
Yaş : 31
Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Toujours Pur
Asa : Günaha Davet
Rp Yaşı : 27
Patronus : Kimera
Rp Sevgilisi : Kalbim, bedenim ve ruhumla; daima Masenfer.
Özel Yetenek : Çatalağız
Kayıt Tarihi : 06/03/09
Ruh Hali : Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Keyifl10

Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Empty
MesajKonu: Geri: Dinen Kırgınlık, Biten Özlem   Dinen Kırgınlık, Biten Özlem Icon_minitimePtsi 26 Nis. 2010, 21:52

Lanet olası dakikalar geçmek bilmiyordu.
Geçmesini beklemek aptallık olurdu zaten. Boş boş oturmayla zaman nasıl geçebilirdi ki? Tamam, yapacak hiçbir şeyi yoktu. Orada, son bulmayacağına emin olduğu dakikalar boyunca, iyice kararan, yıldızların kelimenin tam manasıyla oynaştığı, ayın en belirgin haliyle geceyi ürkütücü yapabilmeyi başarmış bir karanlığa bakmak dışında elinden ne gelebilirdi ki? Masenfer’i beklemek. Evet, umutsuzluğa kapılmayıp, saatlerce beklemek. Peki ya sonra? O gelmediğinde, nihayet şafak söktüğünde vazgeçip gitmeyecek miydi bir yerlere? Bir yerler.. Karargah olabilir miydi? Hayır, hayır. Masenfer bugün gelmezse –ki kalbi geleceğini söylüyordu- oraya gidemezdi. Sonuçta Masenfer görmek istememişti onu, ne diye burnunun dibine gidecekti ki? Sabır, biraz daha sabır. Hani şu Ross’un aşk konularında en beceremediği şey olan sabır. Evet, sabretmeliydi ve Masenfer’in kuruntularını –tamam, haklılık payı olmasını düşünmesi normal olan ama olmayan kuruntularını- kafasında bitirmesini beklemeliydi. Onun üstüne gitmek istemiyordu. Aslında şu sıralar hiçbir şey istemiyordu. Mantığı zerre kadar el vermese de, gidip yakarmak istiyordu ona. O kahrolası bunağı öldürdüğü için hiç pişman olmadığını, binlerce defa söylemek istiyordu. Aslında düşünüyordu da, o bunak hala hayatta olsaydı hayat daha güzel olabilirdi. Evet, o bunağı öldürdüğü için ilk defa suçluluk duygusu çekiyordu. Nihayetinde, o bunak ölmeseydi Tiffany denen çirkin e5 kadını müdür yardımcısı kalacaktı ve Georgiana denilen kaldırım güzeli hiçbir zaman gelmeyecekti okula. Bu da endişelenmesi gereken konuları azaltıyordu. Aslında saçma sapan konulardı bunlar, Mas ne yaparsa yapsın bedeniyle yapardı. Ruhu ebediyen Ross’a aitti. Buna inanması son zamanlarda güçleşmiş olsa da, bunun aksinin olmayacağını biliyordu. Neyse, konuya dönersek bu sorunun ortadan kalkmış olması halinden önce, Mas ona suçluluk duygusu çektiğini falan söyleyemezdi. Ki bu en büyük sorundu O’nun için. Ah, lanet olası Elshworth. Ölüyken bile sorun çıkarmayı becerebiliyordu! Ah, tabi ya. Arkasındaki son mutluluk belirtilerinin içine etmeden, nereye defolup gidebilirdi ki? O beş para etmez ruhunu mutlu etmesi gerekiyordu. Bunun için de Ross’un mutsuz olması şarttı, ömrü boyunca karşısına çıkan daimi şartın bu olduğu gibi.
Uzaklardan gelen bir kadın sesi, düşüncelerinin hızla akıp gitmesine ilginç bir zemin oluştururken, ölünesi bir koku geldi burnuna. Burada koku değince aklına ilk güvercin pisliği geliyordu. Çünkü bu alan, güvercinlerle kuşatılmıştı resmen. Hayvanlar, pek bir sıkıcı varlıklardı. Orda burada otlanmak ve pisletmek dışında ne halta yararlardı ki? Ama aldığı koku, bu işe yaramaz hayvanların kokusu değildi, kesinlikle değildi. Özlemiyle yanıp tutuşabileceği bir kokuydu bu. Bir nefeste muazzam bir zevk, ölçülemez bir keyif bırakan bir şeyin saldığı koku. Sigara. Mas’ın tapılası iki parmağının arasından eksik olmayan, dünyanın en güzel nimetlerinden biri. Hatta Ross hayatında bir sıralama yaparsa, birinci Mas ikinci alkol ve üçüncü sigara olurdu. Fakat sigarayla alkolün yeri tartışılabilirdi, bunu düşünmek için uygun bir zaman değildi tabi. Gecenin hissizleştirdiği gözleri, kokunun sahibini aramaya başladı büyük bir heyecanla. Gelmiş olduğunu hissediyordu ruhu. Çünkü destansı bir huzur sarmıştı bütün bedenini. Dıştan buz tutmuş bedeni, iliklerine kadar ısınıyordu. Ruhu ise, girebilecek mükemmel bir mağara bulup yağmurdan kurtulmuş bir kediymişçesine huzur dolmuştu. Ay ışığının hafif ışığında bir şeyler görmeye çalışan gözleri, nihayet aradığında kilitlenmişti. Karşısında bütün benliğiyle duruyordu işte. Kalbinin, ruhunun, bedeninin ve yakında bütün dünyanın sahibi olacak kişi; Mas.
Hiç düşünmeden ayağa kalkıp, topuklu ayakkabıların üzerinde –kayaların üzerinde bile- hiçbir sorun yaşamadan ayakta durdu ve bir kuğu misali süzülerek yanına gitti. Aynı anda adamda yaklaşıyordu ve birleşmeleri birkaç küçük saniyeyi almıştı. Evet, artık zaman akmaya başlamıştı. Onunla geçireceği ana artık gelebilmek için çok hızlanmıştı hem de. Nihayet saniyeler son bulduğunda, dudaklarını dudaklarında bulması hiç geç olmadı. Dudaklarıyla aynı anda birleşen vücutları, tek bir vücut olmalarına ramak kalmış gibi görünüyordu. Adamın teni buz misali olsa da, Ross’un içine buram buram sıcaklık akıyordu. Dudaklarıyla geçirdiği her saniye boyunca ayrı bir hava akımı. Önce Mas’ın kokusunu hissetti içinde. Vücudunun hafifçe titremesine yol açmıştı bu. Ardından henüz yeni attığı sigarasının müthiş huzuru. Ve son olarak, uzun süredir buluşamadığı dudaklara buluşmuş olmanın verdiği zafer ve özlemin yıkılışı. Ve daha nice küçük ama anlamlı duygular. Duygu selini durdurmak istemediği için dudaklarını uzun bir süre ayırmadı. Mas’ın ayırmayı isteyip istemediğine dikkat etmedi açıkçası. Şu an hiçbir gücün onları ayırmayacağını hissediyordu çünkü. Öpüşmeleri her geçen dakika daha da şiddetlenirken, ellerini adamın boynuna doladı hiç çekinmeden. Ne kadar geçtiğini bilmese de, sadece beş saniye gibi bir sürenin ardından kenetlenmiş dudaklar birbirinden ayrıldı ve Ross adama olabildiğince sıcak bir gülümsemeyle baktı.
“Geldin..” Sözlerinin ardından aptallığına gülmemek, aptallık olurdu. Tamam, bunu düşünmüş olabilirdi ama acizce bunu söylemek istememişti. Toparlama çabasına hemen girişmedi. Adamın buz gibi ellerini tuttu ve az önce oturduğu yere doğru götürmeye başladı. “Yani, hoş geldin demek istedim.” Tamam, bu tam moroncaydı. Ross, kendini bildi bileli kendini ifade konusunda müthişti. Fakat –her zamanki gibi- Mas’ın karşısında saçmalamaya başlamıştı. Ya da ramak kalmıştı bunun olmasına. “Buz gibisin.” Adamın buz tutmuş ellerini ovalarken, gün boyu neler yaptığını düşünmemeye çalıştı. Düşündükçe, zerre kadar fikrinin olmadığını hissedecek ve yıkılacaktı. Hayır, şu kısıtlı zamanlarında bu yapması gereken en son şeydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dinen Kırgınlık, Biten Özlem
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Verus Magia | Role Play Sitesi :: World Tour :: Berlin :: ¨Brandenburg Kapısı-
Buraya geçin: